Türkiye’de ilk orman işçi grevlerinden biri: 1961 öküz arabacıları eylemi

Türkiye’nin en zengin ormanlık alanlarına sahip olan bölgelerin başında gelen Düzce’nin dağ köyleri ilk orman işçileri grevlerinden birine tanıklık etmişti. Bundan 65 yıl önce yaşanan ‘dar zamanlar’ı dün gibi hatırlayan emekli öğretmen Numan Gümüş, 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nda Habertürk’e konuştu.
Düzce’nin Samandere köyünde 1947 yılı doğumlu Gümüş, kendisine has şiirsel söylemi ile yerel ağzı birleştirerek o günleri şöyle resmediyor:
Dönemin ilkel şartlarında el testeresi ve baltalarla ağaç kesimi yapan orman işçileri….
Yıl 1960…
27 Mayıs askerî ihtilâlinin atmosferi her yerde hissediliyor. Maktalar (ormanda kesim yapılacak alan) üleşilmiş. Kesim postaları maktalarında kendilerine düşen damgalı ağaçların dibine çıkalı üç hafta olmuş. Ağaç kesimini köylüler balta, bıçkı elde, iki ayda bitirmişler, ormanda radyo dinleyip ihtilalden konuşarak. Ormanın altına beyaz köknar, kırçıl kayın tomrukları serilir. Öküz arabalarının teker, dingil, boyunduruk bakımları yapılmıştır. Besili öküzler nallanır, koşulur öküz arabalarına. Sökün ederler ormana. Çekime Mudurnu ve Bolu köylerinden gelenler de olur. Üvendireler elde çekim başlar kiraz ayının ilk günlerinde…
OĞLANLAR EVERİLECEK, KIZLAR GELİN OLACAKTIR
Eşkiyakayası, Madran yollarından salınır tomruk yüklü öküz arabaları. Şimşirlik ve Mehdi Bey depolarına yıkılır ilk yükler. Yeniden hareketlenir dere boylarında yollar. Günde bir sefer yapar arabacı. Öküzlerin güçlerine göre tabii. Kimi 1.5, kimi 2.5-3 metre mal sarar arabasına. Burmalar burulur; dingil başları katranlanır, asılır zavallı hayvanlar boyunduruklarına. Arabacıların kimi ıslık öttürür, kimi türkü söyler köyün başından aşağı inerken. Kazanılacak para ile oğlan everilecek, kız verilecektir, köylünün neşesi yerine gelir.
150 ARABACININ YAPTIĞI KRİTİK TOPLANTI
Paranın değeri son iki yılda düşmüştür. Her şey pahalanmış. İki üç ayda kaza bela olmadan çekimden kazanılacak para yetmez hayat pahalılığına. İşletmeden çekim için fiyat farkı alınmalıdır. Konuşulur yüklemede, yıkmada ve yol boyunda. Eşkiyakaya düzünde yaklaşık 150 arabacı toplanır. Durum değerlendirilmesi yapılır. Aklı erenler fikirlerini söyler. Heyet kurulur beş kişilik. Karar alınır, şeflere söylenir. İşletme Müdürüne heyet gider. Kabul edilmez beş liralık fiyat farkı.
ALELACELE 2 AT ARABACISI GETİRİLİR
Tomruk çekimini bırakır arabacılar. Ormana çıkmazlar. Bozgunculuk yapılması ihtimâline karşı yollar kesilir. Başlar ilk arabacı isyanı. Pek bilinmez grev sözcüğü köylük yerde. İşletme Müdürlüğü, Bölge Şefliği iki at arabacısını bulur köy dışından çare olarak. Ormana getirir. Ormancıların korumasında yük sararlar, direnişi kıracaklar sözde. İki gün, iki sefer atçılar iner Şimşirlik deposuna. Kırdıklarını sanarlar öküzcülerin inadını. Ha çözüldü ha çözülecek köylü. Mırıldanmalar başlar.
Orman köylülerin dönemin şartlarında yükte ağır pahada hafif tomrukla bir hatırası…
GECE YARISI GURURLA EVE DÖNERLER
Gece yarısı at arabalarının arka koşumlarını Danik dere kenarına çeker beş kişi. Baltalar tekerlerin parmaklarını, keserler çatal ve dingilleri. Duyamaz sahipleri ile koruma ormancıları. Duydularsa bile belki dışarı çıkmaya cesaretleri olmaz ki! Cimlo Emrullah, Hasan, Bolat Ali, Hasan, Cin Hüseyin, Çamoğlu Ömer gece yarısı dönerler evlerine işlerini başarmanın gururu ile…
MUTLU SON: GICIRTILAR ŞELALE SESİNE KARIŞIR
Sabah olanda durum anlaşılır. Grev kırıcılar arabaların ön koşumlarını koşarlar atlara. Gidiş o gidiş… Orman İşletme Müdürlüğü, Kaymakamlık, Valilik, Köy İşleri Bakanlığı istenilen fiyat farkını kabul eder. Vahid-i fiyata (birim başına fiyat) artış yapılmıştır. Arabacılar daha bir şevkle, heyecanla çıkar maktaların altına. Sırt verilir, omuz atılır koca koca tomruklara. Burmalar daha bir güzel bağlanır tomrukları arabalara. Arabaların dingil gacırtıları deredeki suların şelale seslerine karışır. O yaz imeceler daha şen olur. Çobanlar kavallarını öttürür koca kayın ağaçların altında. Güzün düğünler şenlenir. Gelin alaylarında patlar silahlar ard arda. Davulların, zurnaların sesleri daha gür çıkar köylerde. Çocuklar coşku ile giderler okula.
30/06/1969 Cumhuriyet Gazetesi küpürü
DEVRAN DÖNER KAMYONCULAR DEVREYE GİRER
Öküz arabaları 1945’den 1970’li yıllara değin bir yaşam öyküsünün yükünü çeken tanıklıklardır. Yol vurulup Düzce’ye kamyoncular türeyince, öküz arabacıların hükmü sona erer. Öküzler sahneden çekilir. Traktörler homurdayınca da işleri hepten biter çilekeş öküzlerin. Bir bir kesilir nallı ayakları tozlu yollardan. Garip kalır orman ve köyler, o güzelim hayvanlar bir daha dönmemek üzere yeşil vadilere veda eder.
Kamyonlu yıllarda yaşanan trajedilerden bir tanesiyle devam edelim…
30 Haziran 1969 tarihli Cumhuriyet Gazetesi yazıyor:
Düzce yakınlarındaki Derdin dağından tomruk çekiyorum. Bu dağın yolu berbattır. Üstelik o gün hava da yağışlı. Dağa çıkmak nispeten kolay. Ama inmek.. hele böyle tomrukla yüklü.. Allah korusun! Neyse, lafı uzatmayalım, tomrukları yükledik, işçiler de tomrukların üstüne çıktılar, yola revân olduk. Haa… söylemeyi unutmayayım, patinaj yapmayalım diye büyücek bir tomruğu da kamyonun arkasına bağladım.
Bir süre güzel güzel indik. Bu yolda Samandıra denir bir viraj vardır. Tehlikeli, berbat bir virajdır. Meyillidir. Ve meyilin bittigi yerde uçurum başlar. Samandıra’ya varmadan “Nolur n’olmaz, dedim. Bakarsın kayar ederiz, uşaklara bir şey olmasın”. Tuttum indirdim isçileri “virajı geçeyim sonra çıkarsınız” dedim. Ne iyi etmişim de indirmişim. Kamyon viraja girer girmez kaymaya başladı. Frene basarım, bana mısın demez. Yol çamur, kayıyoruz. Lamı cimi yok kayıyoruz uçuruma doğru… Kendi kendime: “Oğlum Cemal, dedim. Gelmiştir ömrünün sonu. Et duanı, yum gözünü”.
Duamı ediyorum ama gözümü yumamıyorum doğrusu. Ölümü kabullenmek kolay değil. Evde beni bekleyen çoluk çocuğum geliyor gözümün önüne. Son gücümle direksiyona hâkim olmaya çabalıyorum. Ama bütün ustalığım, bütün çabam para etmedi. Kamyon kaydı uçuruma doğru. Uçurumun üstünde havalandı…
İşte o zaman kapadım gözümü. Kapadım ya, kapar kapamaz da kamyonun zınkkk… diye bir yere oturduğunu duydum. “N’oluyoruz” deyip korkuyla açtım gözlerimi. Baktım kayın dalları giriyor pencereden içeri. Nerdeyiz Cemal? diye sordum kendime. Yerde miyiz? gökte mi? Bu gördüğün kayın mı? Yoksa tuba ağacı mıdır? Doğrulup bakacak oldum bir de ne göreyim! Kamyon uçurumun kıyısındaki koca kayının üstüne oturmamış mı? Ulu Tanrım öldürmeyince öldürmüyor. Bu uçuş sırasında kamyonun bir kapısı açılmış, minderler filân dışarı uçmuş, uçurumun dibini boylamış. Bunu gören işçiler, “Cemal Ağa düştü” deyi aşağılara inip, derede benceğizi aramaya koyulmuşlar. Sesleneceğim, sesleneceğim ya korkudan nefesim kurumus, sesim çıkmaz. Neyse, uşaklar aşağıda Cemal Ağa’nın ne dirisini ne de ölüsünü bulamayınca yukarı çıkıp kamyonun içine bakmayı akıl etmişler. Ve baktıklarında da tabii, beti benzi atmış, sesi yitmiş Cemal Ağa’yı direksiyonun başında kaykılmış gördüler.
Bir ağaç indirip kamyon ile yol arasında köprü kurdular. Ve kulunuz, hiç kimseye ne ayı, ne de dayı demeden, bir cambaz misali o köprüyü geçip toprağa ayağımı basabildim. Kamyonu bu tehlikeli durumdan kurtarmak için bir vinç bulup getirmek için de tam iki hafta gerekti…
Usta yönetmen Sezgin Türk, Habertürk’e konuştu…
ŞİMŞİRLİK’İ YURT EDİNEN BİR YÖNETMEN
Son sözü geçmişte bölgede çok önemli bir yer tutan Şimşirlik’i yurt edinmiş usta belgesel yönetmeni Sezgin Türk‘e bırakmak istiyorum. Şimdiye kadar birbirinden önemli belgesellere imza atan Türk, yöreye damgasını vurmuş olan Dekovil Hattı’nın (Fransızca decauville “dar demiryolu hattı” sözcüğünden) son durağında hayatını sürdürüyor. İzleyici ile buluşmak için gün sayan “İstikamet Mazi” DEKOVİL’LE” adlı belgesele de imza atan Türk, eskilerin deyişi ile söylersek Şimşirlik’e olan ünsiyetini şöyle özetliyor:
MAZİNİN DENEYİMİNİ GÜNÜMÜZE TAŞIMAK…
Burası Şimşirlik; yani geçmişte Dekovil’in geldiği son nokta. O zamanlar tomruk deposu olarak kullanılan alan. Bu alana çevre köylerden, ormanlık alanlardan kesilen ağaçlar sabahn öküz arabalarıyla getiriiyor, bu alana yığılıyor, buradan Dekovil’le Düzce’ye gidiyor. Bu alan 25 yıldır benim hayatımda. Tomruk deposu olarak kullanım bittikten sonra Orman Bakanlığı tarafından kiralanıyor. Abim bir alabalık çiftliği kurmak üzere burayı kiralıyor. Tabii o zamanlar tomruk deposu olarak kullanıldığı için, taşlık ve ağaç olmayan bir yerdi burası. Abim alabalık havuzları ve bu binayı yaptı, ağaçları dikti. Alana toprak döküldü, doğaya kazandırıldı. Yoğun bir emek yaşandı. Abimi 14 yıl önce kaybettik. Tabii ben ailemde bu emeği yaşadıktan sonra bu alanın geçmişine; yani 1945’li yıllara Dekovil’in geldiği zamanlara gittiğimde çok daha yoğun emek gördüm. O zaman yollar yok, öküz arabaları ile getirilen tomruklar var. Tabii şu anda bu alan için duygularım çok derin. O zamanın deneyimini bugüne getirmek benim için gerçekten çok iyi hissettiğim bir şey. Zannediyorum Şimşirlik’e ilişkin benim bir ödevimdi bu…
Üzerine yüklenen tomrukları kara dumanlarını havaya salarak, kıvılcımlarını saça saça ilerleyen Dekovil…